İnsanların ilk kullandığı içkinin "met" (bal şarabı) olduğu düşünülmektedir. Met, sulandırılmış balın bir süre bekletilerek fermente olması ile elde edilir. Bu sebeple ateşin bulunuşundan da önce yapılmış olabileceği düşünülmektedir.

Biranın ise şaraptan önce yapıldığı anlaşılmaktadır.

Şarabın geçmişi insanlık tarihi kadar eskidir. Arkeolojik kazılarda bulunan üzüm çekirdekleri bundan 8000 yıl öncesinde de şarap üretilmiş olabileceğini göstermektedir.

İlk bağcılığın ve şarap üretiminin 6000 yıl önce Zagros dağlarında yapıldığına dair bulgulara ulaşılmıştır. Şarap, mitolojide de yer almaktadır. Büyük tufan milattan 3700 yıl önce olmuş, ve Nuh'un gemisi Ararat dağına oturmuştur. Tevrat'ta şöyle yazdığı belirtilir; "Fakat Nuh çiftçi idi, toprağı işledi, bir bağ kurdu ve şarap yaptı."


Şarabın önemli bir kültür fenomeni haline gelmesi Hitit ve Antik Yunan uygarlıkları döneminde olmuştur.
Hititlerden bağcılığı ve şarap üretimini öğrenen Mısırlılar da firavunlar zamanında şarap üretmişlerdir. Mısırlılar şarap testileri üstüne şarabın bağını, rekoltesini ve üreticisini yazmıştır.

M.Ö. 3000 …Mısırlılarda şarap geniş ağızlı küplerde yapılır, küplerin tabanı bir reçine tabakası ile sıvanır, ya da kabın içine bir reçine parçası atılıp böylece şarabın daha dayanıklı olması sağlanmak istenirdi. Bu şarap küplerinin ağızları da ya bir kil tabakası ile ya da kireçle kapatılır ve kapakların üstüne de şarabın markası vurulurdu.


Babilliler ise şarap ticaretini düzenleyen yasalar çıkarmışlardır. Babilliler şarabı sevdikleri gibi ünlü kralları Hammurabi'nin (M.Ö. 1955-1915) kanun kitaplarında şaraptan bahsettiği, Hammurabi'nin şarap tüketimi ve ticareti ile ilgili kanunlar koyduğu bilinmektedir.


İsrail oğullarının M.Ö. 1250 yıllarında Mısır'dan çıkıp esirlikten kurtulduktan sonra kavmiyle birlikte yerleşmek üzere yer ararken Musa'nın gönderdiği habercilerin "vaad edilmiş topraklardan" yalnız incir ve nar değil, bir de asmayı getirdikleri belirtilir




Konya’nın Ereğli ilçesi İvriz beldesinde açık alanda bir Hitit eseri olan kabartma taş yapıt bulunmaktadır. M.Ö.1180-700

Fırtına tanrısı Tarhundas ile bölgenin kralı Varpalavas tasvir edilmiştir. Krala göre daha büyük ölçülerde tasvir edilen Tarhundas, ellerinde başaklar ve üzüm salkımı tutmaktadır. Kabartma anıtın yazıtında ise, Kral’ın şöyle dediği belirtiliyor: "Ben küçük bir çocukken buraya asma fidanları diktim. Tanrı onları korudu, onlar şimdi üzüm veriyorlar."
Hitit lisanında şaraba "Vino" denildiği ve bütün Latince temelli lisanlarda şarabın isminin Vino kökenli olduğunu görüyoruz.Wine Vin Wein Vino




Romalılar özel olarak hazırladıkları şarapların içine, ateşte pişirildikten sonra koku verici çiçek, meyve veya uzun zaman saklanabilmesi için çam sakızı, reçine, bal gibi maddeler koymuşlar.

Antik Yunan uygarlığına ve Roma’ya, oradan da Hıristiyan kültürüne geçiş süreci ile şarap dönem insanının hayatında önemli bir yer tutmuştur. Klasik antik devrinde tüm aile yaşantısında, cemiyetlerde, bayramlarda, ayinlerde şarabın her zaman yer aldığı, ayrıca şarap ilahlarının ve bunlar adına yapılmış tapınakların olduğu bilinmektedir. Bu ilahlar Yunanlılarda Dionisos (Dionysos) Romalılar ise Bakus (Bacchus) idi.

Günümüz şarap teknolojisinin temelleri 16.yy’da Avrupa'da gelişmeye başlamıştır (fıçı/şişe teknolojisi).

Hristiyanlıkta şarabın kutsal bir içki sayılması üzerine kilise ve manastırların şarap tekniğinin gelişmesinde büyük rolleri olmuştur.

Özellikle Papalığın büyük etkinlik kazandığı Orta Çağ'da kilise ve manastırların geniş vakıf arazilerinde bağcılık yapılmış, üretilen üzümler de hemen hemen yalnız şarap halinde değerlendirilmiştir.

Yapılan şaraplar sadece dinsel ayinlerde değerlendirilmekle kalmamış, büyük bir bölümü satılarak kilise ve manastırlara gelir sağlanmıştır.

Bu bağlamda rahipler bağcılıkta ve şarap tekniğinde geniş bilgi birikimine sahip olmuştur. Halen, Avrupa'da manastırlar bünyesinde üretilen şaraplar kalite bakımından üstünlük gösterir.


Osmanlı Döneminde

Anadolu büyük olasılıkla asma/şarap kültürünün anavatanı olmuştur. Dolayısıyla şarap kültürü Osmanlı Türklerine kadar çeşitli uygarlıkların egemenliği süresince devam etmiştir.

Anadolu'da Bizanslılar'ın yerini alan Selçuklu ve Osmanlı Türklerinde ise şarap bakımından durum değişmiştir.

Her ne kadar bazı batılı yazarların Türklerin Anadolu'ya egemen olmalarından sonra bağcılığın söndüğünü yazsalar da bu iddia doğru değildir.

İslam'da şaraba yer verilmese de Orta Asya'dan beri bağ kültürünü çok iyi bilen Türkler bağcılığı sürdürmüşlerdir.

Araplar gibi şarap yapılır diye bağları köklememişlerdir.

Damıtılmış içki (ispirto/alkol) üretimi ilk olarak Araplar tarafından gerçekleştirilmiştir.

Üzümleri kuru üzüm, pekmez ve pestil olarak işlemişlerdir.

Osmanlı Türklerinde şarap haram ve şarap yapmak da aşağılık bir sanat sayılsa da şaraba karşı pek de seyirci kalınmamıştır.


Osmanlı devrinde Hristiyan ve Yahudilere şarap yapmak zaman zaman yasaklanmış olsa da şaraptan alınan verginin düşmesine bağlı olarak devlet gelirlerini yükseltmek için yeniden izin verilmiştir.

Osmanlı sarayında,, bazı Sultanlar şarap içmişlerdir. (Yıldırım, II.Murat, Fatih, II.Beyazıt, II.Selim)

•Şarapla birlikte rakı, tütün ve tuzdan alınan vergiler yabancı devletlere olan devlet borçlarına karşılık olmak üzere kapitülasyonlar halinde alınmış, uzun zaman devleti bağımlı hale sokmuş, bu durum Lozan Barış anlaşmasına kadar devam etmiştir

19’uncu yüzyılda ulaşım imkânlarının artmasıyla, Osmanlı şarapları dünyada da tanınır olmuş. Yüzyıl sonlarında, filoksera (asma biti) hastalığı Avrupa bağlarını kırıp geçirince, başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleri şarap ihtiyaçlarını Osmanlı’dan gidermişler.

Cumhuriyet Döneminde

Osmanlılar zamanında şarap üretimine çeşitli sınırlandırmalar getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin ilan edildiği 1923 yılında Atatürk bu sınırlandırmayı kaldırmıştır ve Türkiye'de şarap endüstrisi 1970'den 1980'e kadar hızlı bir gelişme göstermiştir.,

1929 yılında kurularak 780 sayılı kanunla yürürlüğe giren İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı (TEKEL) rejiminde şarap serbest bırakılmış ve üretimi de yavaş yavaş canlanmaya başlamıştır.

–1931; Tekirdağ

–1935; İzmir

–1943; Ürgüp, Gaziantep, Tokat, Ankara

–1962; Çanakkale

–1966; Şarköy ve Uçmakdere

–1970; Urfa

–1971; Hoşköy

–1973; Kırcasalih

–1974; Bor

–1997; Çanakkale'de TEKEL Müdürlüğüne bağlı şaraphanelere kurulmuştur.

TEKEL'e bağlı Alkollü İçkiler Sanayii ve Ticareti A.Ş. 27.02.2004 tarihinde İhaleyi kazanan Nurol, Limak, Özaltın, Tütsab konsorsiyumuna satışı yapılarak devredildi.

Günümüzde Türkiye'de üretilen üzümlerin:

•%40 kadarı taze halde sofralık

•%35 kadarı kurutmalık

•%23 kadarı pekmez, pestil, şıra vb. ürünler için kullanılmaktadır

Ancak %2 kadarı da şaraba işlenmektedir

Yalnız Trakya ve Orta Anadolu bölgelerinde şaraba işlenen üzüm oranı ~%20-40 oranlarına ulaşır.

Türkiye'de şarapçılık diğer ülkelerdekinden farklıdır. Diğer ülkelerde bağcılar aynı zamanda şarapçıdır. Genellikle bağcıların bir araya gelerek kurdukları büyük kapasiteli işletmeler göze çarpar. Türkiye'de ise bağcı sadece yetiştiricidir. Çiftçi yetiştirdiği üzümleri fabrikaya satar.

Şaraphanelerin bir bölümü Devlet kuruluşuydu. Son yıllarda yapılan özelleştirmelerle işletmeler özel sektöre aktarılmıştır.

Türkiye’nin önemli bölgelerinde Tarım Bakanlığına bağlı Bağcılık Araştırma Enstitüleri kurulmuştur (Tekirdağ, Manisa, İzmir, Aydın, Ankara, Nevşehir, Gaziantep)